LUCA GUADAGNINO

RÖPORTAJ

Görsel olarak uyarıcı, düşünsel olarak derin. Çağımızın en yetenekli sinemacılarından Luca Guadagnino, yüksek sanat ve yüksek modayı, insan yazgısı üzerine derin bir araştırma ve meditasyonla birleştiriyor.

RÖPORTAJ ZEYNEP EREKLİ

İstanbul’dan Milano’ya telefon hattı, hattın ucunda çağdaş dünya sinemasının en üretken ve en başarılı yönetmenlerinden biri: Luca Guadagnino. Guadagnino, son filmi Call Me By Your Name’i önceki hafta Sundance’te sunmuş; alkışları ve övgüleri toplamış. Şimdi ise yapımına 2016 sonbaharında İtalya’da, Varese’de başladığı Suspiria’nın son çekimleriyle uğraşıyor. Birkaç gün sonra Call Me By Your Name ile Berlinale’ye gidecek, filmin Avrupa prömiyerini gerçekleştirecek. Kafasında aynı anda iki filmin yoğunluğu var. Bize ayırabildiği kısa zaman içinde, telefonun ucundan, onu bugünün en önemli sinemacılarından biri yapan keskin düşünce dünyasını aktarıyor. Guadagnino’nun filmleri için çok söz söylenebilir; bunların içinde ise “yüksek”kelimesini geçirmek çok olası. Onun yapıtı “yüksek sanat”, “yüksek moda”, “yüksek arzular”, “yoğun kırılmalar”la dolu ince ince örülmüş insan hikâyelerinde buluyor kendini.

“Benim için ilgi çekici olan, insanları bir araya getiren ve ardından her şeyin dağılmasına sebep olan dinamikleri incelemek.”

Filmlerinizin çoğunda “arzu” önemli ve kilit bir rol oynuyor. Zenginle fakir, yaşlıyla genç, güçlüyle güçsüz arasındaki gerilimi her zaman arzu kırıyor. Arzuyu sizin için bu denli önemli kılan nedir?

Sanırım bu planlı bir seçimden ziyade içgüdüsel gelişen bir şey; hesap kitap yapıp düşünerek yerleştirdiğim bir durum değil. Bir sinemacı olarak eninde sonunda içimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Arzunun yarattığı dinamiklere olan sonu gelmez ilgim ise Freudyen bir yerden besleniyor sanırım. Arzu insan hayatını şekillendiren bir güç; insana ait, insana dair bir güdü. Ve filmlerimi insanoğluna dair hikâyeler anlatma maksadı; girişimi olarak değerlendiriyorum.

Hikâyelerinizin önemli bir kısmı burjuva sınıfın ve imtiyazlı kesimin arasında geçiyor. Sizi bu sınıfa çeken ne?

Açıkcası sizinle tamamen aynı görüşte değilim. Filmlerimin çoğu sanatçılar, entelektüeller ve sıradan insanlar hak- kında. I Am Love ve A Bigger Splash ikilisi özelinde konuşacaksak dediğiniz doğru olabilir. O iki filmin baş karakterleri arasında belli bir sınıfı temsil eden insanlar vardı. Ama ben o insanların sosyal statülerine bakmıyorum. Benim için ilgi çekici olan, önce bu insanları bir araya getiren ve ardından her şeyin dağılmasına sebep olan dinamikleri incelemek. Sanırım filmlerime bu pencereden bakmak daha sağlıklı.

Filmlerinizde otobiyografik izler var mı?

Yaptığım her şeyde otobiyografik bir yan var diyebilirim. Her projede ne yapmak istiyorsam sonuna kadar ona sadık kalan bir sinemacıyım. Yani bir anlamda yapmak istediğim otobiyografik bir ifşaat, bir vasiyet. Öte yandan bilmediğim şeylere karşı da merak besliyorum. Yaptığım her bir şey de bana dair değil…

LUCA GUADAGNINO

RÖPORTAJ

Görsel olarak uyarıcı, düşünsel olarak derin. Çağımızın en yetenekli sinemacılarından Luca Guadagnino, yüksek sanat ve yüksek modayı, insan yazgısı üzerine derin bir araştırma ve meditasyonla birleştiriyor.

RÖPORTAJ ZEYNEP EREKLİ

İstanbul’dan Milano’ya telefon hattı, hattın ucunda çağdaş dünya sinemasının en üretken ve en başarılı yönetmenlerinden biri: Luca Guadagnino. Guadagnino, son filmi Call Me By Your Name’i önceki hafta Sundance’te sunmuş; alkışları ve övgüleri toplamış. Şimdi ise yapımına 2016 sonbaharında İtalya’da, Varese’de başladığı Suspiria’nın son çekimleriyle uğraşıyor. Birkaç gün sonra Call Me By Your Name ile Berlinale’ye gidecek, filmin Avrupa prömiyerini gerçekleştirecek. Kafasında aynı anda iki filmin yoğunluğu var. Bize ayırabildiği kısa zaman içinde, telefonun ucundan, onu bugünün en önemli sinemacılarından biri yapan keskin düşünce dünyasını aktarıyor. Guadagnino’nun filmleri için çok söz söylenebilir; bunların içinde ise “yüksek”kelimesini geçirmek çok olası. Onun yapıtı “yüksek sanat”, “yüksek moda”, “yüksek arzular”, “yoğun kırılmalar”la dolu ince ince örülmüş insan hikâyelerinde buluyor kendini.

“Benim için ilgi çekici olan, insanları bir araya getiren ve ardından her şeyin dağılmasına sebep olan dinamikleri incelemek.”

Filmlerinizin çoğunda “arzu” önemli ve kilit bir rol oynuyor. Zenginle fakir, yaşlıyla genç, güçlüyle güçsüz arasındaki gerilimi her zaman arzu kırıyor. Arzuyu sizin için bu denli önemli kılan nedir?

Sanırım bu planlı bir seçimden ziyade içgüdüsel gelişen bir şey; hesap kitap yapıp düşünerek yerleştirdiğim bir durum değil. Bir sinemacı olarak eninde sonunda içimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Arzunun yarattığı dinamiklere olan sonu gelmez ilgim ise Freudyen bir yerden besleniyor sanırım. Arzu insan hayatını şekillendiren bir güç; insana ait, insana dair bir güdü. Ve filmlerimi insanoğluna dair hikâyeler anlatma maksadı; girişimi olarak değerlendiriyorum.

Hikâyelerinizin önemli bir kısmı burjuva sınıfın ve imtiyazlı kesimin arasında geçiyor. Sizi bu sınıfa çeken ne?

Açıkcası sizinle tamamen aynı görüşte değilim. Filmlerimin çoğu sanatçılar, entelektüeller ve sıradan insanlar hak- kında. I Am Love ve A Bigger Splash ikilisi özelinde konuşacaksak dediğiniz doğru olabilir. O iki filmin baş karakterleri arasında belli bir sınıfı temsil eden insanlar vardı. Ama ben o insanların sosyal statülerine bakmıyorum. Benim için ilgi çekici olan, önce bu insanları bir araya getiren ve ardından her şeyin dağılmasına sebep olan dinamikleri incelemek. Sanırım filmlerime bu pencereden bakmak daha sağlıklı.

Filmlerinizde otobiyografik izler var mı?

Yaptığım her şeyde otobiyografik bir yan var diyebilirim. Her projede ne yapmak istiyorsam sonuna kadar ona sadık kalan bir sinemacıyım. Yani bir anlamda yapmak istediğim otobiyografik bir ifşaat, bir vasiyet. Öte yandan bilmediğim şeylere karşı da merak besliyorum. Yaptığım her bir şey de bana dair değil…

LUCA GUADAGNINO

RÖPORTAJ

Görsel olarak uyarıcı, düşünsel olarak derin. Çağımızın en yetenekli sinemacılarından Luca Guadagnino, yüksek sanat ve yüksek modayı, insan yazgısı üzerine derin bir araştırma ve meditasyonla birleştiriyor.

RÖPORTAJ ZEYNEP EREKLİ

İstanbul’dan Milano’ya telefon hattı, hattın ucunda çağdaş dünya sinemasının en üretken ve en başarılı yönetmenlerinden biri: Luca Guadagnino. Guadagnino, son filmi Call Me By Your Name’i önceki hafta Sundance’te sunmuş; alkışları ve övgüleri toplamış. Şimdi ise yapımına 2016 sonbaharında İtalya’da, Varese’de başladığı Suspiria’nın son çekimleriyle uğraşıyor. Birkaç gün sonra Call Me By Your Name ile Berlinale’ye gidecek, filmin Avrupa prömiyerini gerçekleştirecek. Kafasında aynı anda iki filmin yoğunluğu var. Bize ayırabildiği kısa zaman içinde, telefonun ucundan, onu bugünün en önemli sinemacılarından biri yapan keskin düşünce dünyasını aktarıyor. Guadagnino’nun filmleri için çok söz söylenebilir; bunların içinde ise “yüksek”kelimesini geçirmek çok olası. Onun yapıtı “yüksek sanat”, “yüksek moda”, “yüksek arzular”, “yoğun kırılmalar”la dolu ince ince örülmüş insan hikâyelerinde buluyor kendini.

“Benim için ilgi çekici olan, insanları bir araya getiren ve ardından her şeyin dağılmasına sebep olan dinamikleri incelemek.”

Filmlerinizin çoğunda “arzu” önemli ve kilit bir rol oynuyor. Zenginle fakir, yaşlıyla genç, güçlüyle güçsüz arasındaki gerilimi her zaman arzu kırıyor. Arzuyu sizin için bu denli önemli kılan nedir?

Sanırım bu planlı bir seçimden ziyade içgüdüsel gelişen bir şey; hesap kitap yapıp düşünerek yerleştirdiğim bir durum değil. Bir sinemacı olarak eninde sonunda içimden ne geliyorsa onu yapıyorum. Arzunun yarattığı dinamiklere olan sonu gelmez ilgim ise Freudyen bir yerden besleniyor sanırım. Arzu insan hayatını şekillendiren bir güç; insana ait, insana dair bir güdü. Ve filmlerimi insanoğluna dair hikâyeler anlatma maksadı; girişimi olarak değerlendiriyorum.

Hikâyelerinizin önemli bir kısmı burjuva sınıfın ve imtiyazlı kesimin arasında geçiyor. Sizi bu sınıfa çeken ne?

Açıkcası sizinle tamamen aynı görüşte değilim. Filmlerimin çoğu sanatçılar, entelektüeller ve sıradan insanlar hak- kında. I Am Love ve A Bigger Splash ikilisi özelinde konuşacaksak dediğiniz doğru olabilir. O iki filmin baş karakterleri arasında belli bir sınıfı temsil eden insanlar vardı. Ama ben o insanların sosyal statülerine bakmıyorum. Benim için ilgi çekici olan, önce bu insanları bir araya getiren ve ardından her şeyin dağılmasına sebep olan dinamikleri incelemek. Sanırım filmlerime bu pencereden bakmak daha sağlıklı.

Filmlerinizde otobiyografik izler var mı?

Yaptığım her şeyde otobiyografik bir yan var diyebilirim. Her projede ne yapmak istiyorsam sonuna kadar ona sadık kalan bir sinemacıyım. Yani bir anlamda yapmak istediğim otobiyografik bir ifşaat, bir vasiyet. Öte yandan bilmediğim şeylere karşı da merak besliyorum. Yaptığım her bir şey de bana dair değil…

POSITOPIA

17

ŞİMDİ SATIŞTA

is a large format international biannual magazine from Istanbul. Focusing on arts, culture and society, each issue tackles various universal subjects within a distinct theme.

Adres

Karaköy Tarihi Un Değirmeni Binası, Kemankeş Mahallesi, Ali Paşa Değirmen Sokak 16, 34425, Karaköy Istanbul, Turkey

+90 212 232 4288

contact@212magazine.com

POSITOPIA

17

ŞİMDİ SATIŞTA

is a large format international biannual magazine from Istanbul. Focusing on arts, culture and society, each issue tackles various universal subjects within a distinct theme.

Adres

Karaköy Tarihi Un Değirmeni Binası, Kemankeş Mahallesi, Ali Paşa Değirmen Sokak 16, 34425, Karaköy Istanbul, Turkey

+90 212 232 4288

contact@212magazine.com

POSITOPIA

17

ŞİMDİ SATIŞTA

is a large format international biannual magazine from Istanbul. Focusing on arts, culture and society, each issue tackles various universal subjects within a distinct theme.

Adres

Karaköy Tarihi Un Değirmeni Binası, Kemankeş Mahallesi, Ali Paşa Değirmen Sokak 16, 34425, Karaköy Istanbul, Turkey

+90 212 232 4288

contact@212magazine.com